3 gün önce – MS
2015, Mart ayının otuzbiri
Tahammül
edemiyorum.
Ben
ki nefret nedir bilmem,
artık
dayanamıyorum.
Fosil
kokusu sarmış her tarafımı.
Kusmuk
ve çürümüşlük de ekleniyor, midem bulanıyor.
Her
bir omurum ağrıyor.
Ciğerlerim
acıyor.
Canım
yanıyor.
Bıktım.
Beni
ezen bu postallarınızdan usandım.
Kulaklarımda
yankılanan sözcüklerinizi anlayamıyorum.
Beynim
karıncalanıyor.
Başımın
ağrısı geçmek bilmiyor.
Işık
üretmek için etrafa saçtığınız garip makinaların uğultusu tırmalıyor içimi.
Darbuka
sesi klarnete karışıyor.
Tükendim
artık.
2,700 yıl önce –
MÖ 677
İki
bacaklı dik duranlar.
Hoşgeldiniz.
Hades’ten
korkun,
ki
ben onu tanırım.
Körler
şehrinin karşısına yerleşin.
Beni
rahatsız etmeyin.
1,900 yıl önce –
MS 70
Tufandan
arda kalanların torunlarınin torunları.
Sandaletli
uğursuzlara boyun eğdiniz.
Kovuldunuz
yine.
Dağıtıldınız.
Ama
toplanacaksınız size vaat edilen yerde.
Zamanı
gelince,
belki.
1,700 yıl önce –
MS 313, Haziran ayı
Konstantin
derler, size hükmedendir.
Ferman
onundur.
Dedi
“Tanrı bir tanedir, ama üç tanedir.”
“Hepsi de birdir.”
Öncekinin
devamıdır, aynısıdır.
Biri
eskidir,
diğeri
yeni.
Kitaptır,
ahiddir,
mukaddestir.
Hades
öldü.
Zeus
öldü.
Ben
varım.
Tanrının
oğlunun,
ki
o da kendisidir,
yolundan
ayrılmayın sakın, geri gelecektir.
1,400 yıl önce –
MS 610, Ramazan ayının yirmiyedisi
Geldi.
Son
haberciye de haber geldi.
“Oku”
dedi.
“Tekim”
dedi.
“Bağışlarım”
dedi.
Duydum.
Siz
de duyun.
Duymaz
iseniz topraklar ıslanacak kanınızla.
562 yıl önce – MS
1453, Mayıs ayının yirmidokuzu
Topraklar
ıslandı kanlarıyla.
Sen
ki, Sultan Mehmet Han’sın,
ihsan
edip rahiplere buyurdun:
“Korkusuzca ibadet edin,
Korkusuzca ikamet edin.”
Yamacıma
yerleşin,
karşı
kıyıya.
“Pera”ya.
Zamanıdır
bana yaklaşmanın.
425 yıl önce – MS
1491
Ben
saldım kara belayı üzerinize,
hemi
de defalarca.
Gelin
diye.
Önce
ölülerinizi getirdiniz,
mezarlarla
doldu gönlüm.
Yeter
bağrıma gömdüğünüz cesetler.
Bağlar,
otlaklar, avlaklar dönüşsün artık saraylara.
Fransuva
Sarayına,
İngiliz
Sarayına.
Kondurun
Acemioğlanlar Kışlasını tam göbeğime.
Sultanlar
Sultanı,
Hakanlar
Hakanı,
Hükümdarlara
taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi,
nice
memleketlerin, nice diyarın sultanı ve padişahı,
Sultan
Süleyman Han’ın dedesi Bayezıd Han,
tekkenin
de zamanıdır.
Ney
sesi ne sestir.
Galata
Mevlevidir.
“Ağladım her yerde, hep ah eyledim.
Gördüğüm her kul için ‘dostum’
dedim.
Herkesin zannında dost oldum amma,
kimse talip olmadı esrarıma.”
355 yıl önce – MS
1660
O
ne koku!
O
ne acı!
Yandım,
Estambol
yandı.
Dışım
yandı amma içime değdi koru.
Artık
doluyum.
Karşılıklı
yükseliyor ihtişam.
Galatanın
Sarayına doğru, Ceneviz elçisinin evi, Hollanda Sefareti,
Fransiskenin
ve Terra Saintin kilisesi, Sinyaro Sinagogu,
tek
tek yaz gördüklerini ey Eremya Çelebi.
Yaz
ki okunsun.
Okunsun
ki anlaşılsın,
bilinsin.
176 yıl önce – MS
1839, kasım ayının üçü
Yine
duydum, ta Gülhane’den geldi sesi.
Hatt-ı
Şerif ilan olunmuş.
“Tanzimat”
derler.
Açılın
paşalar, beyler,
bekliyorum
sizleri.
Frenk
usülü ne hoştur.
Benim
gönlüm serhoştur.
“La Belle Epoque”
derler, Paris’e göndermedir.
Servet,
zenginlik, ihtişam.
Koşun
atları tramvaylara.
Heryerde
musiki, heryerde eğlence, heryerde saadet
Aman
ne renkli!
Toprağa
akıtın şarapları,
benim
bağlarımdan topladığınız üzümlerden yaptığınız şarapları,
mest
olalım hep beraber.
98 yıl önce – MS
1917, Ekim ayı
Esir
alındı kentiniz, siz de geliniz.
Benim
bağrım açık herkese,
benzemese
de şehrinize,
burada
esir değilsiniz.
Beyazsınız.
Russunuz.
Güzelsiniz.
Yuva
yıkarsınız.
“Haraşo”sunuz.
Devam
etsin ihtişam,
şimdi
de Rus lokalleriyle.
Borç
çorbası koksun etraf.
Mutluyum
hiç olmadığım kadar.
Ben
varım.
Yaşıyorum.
İlk
kez.
60 yıl önce – MS
1955, Eylül ayının sekizi
Nasıl
kapkara bir sabah bu sabah.
Bir
yüzyıl süren alemin arkasından başıma saplanan ağrı geçmez mi?
Üstüm
örtülü, Frenk diyarından gelmiş nice kumaşlarla.
Ama
üşüyorum.
Çok
üşüyorum.
Islanmış
o güzelim ipekler, kanla,
aynı
Tanrı’nın buyruğuna,
kendince
sadık insanların,
rengi
aynı,
tadı
aynı,
kokusu
aynı kanıyla.
Gitmeyin
bre.
Ben
sizi çok bekledim.
Gitmeyin.
Rum'um,
Gitme.
Yahudi'm,
Biliyorum
ki sana vaad edilenin zamanı geldi.
Ama
sen de gitme,
ben
seni hep sevdim,
kucakladım.
Gitme.
Bırakmayın
buraları.
Dönmesin
batakhaneye.
Açgözlü,
doymak bilmeyen,
hırslarına yenikler gelmesin.
Lümpenler
yerleşmesin,
sayısız kahvehane,
aşhane
ve
batakhaneye.
Gitmeyin
bre.
Yarın
Ben,
ki
bana “Cadde-i
Kebir” derler,
“Grande
Rue de Pera” derler,
“İstiklal
Caddesi” derler,
aslında,
Omurgayım
ben.
Yaradanın
omurgası.
Nuh’un
gemisinin omurgası.
Ben
varım.
Hep
vardım.
Hep
var olacağım.
Ben
zamansızım.
Ben
mekansızım.
Çürüyen
cesetlerinizin üzerinde yükseleceğim.
Size
tufan geliyor yine.
Bu
kez kurtarmayacağım.
Hakkınız
doldu,
bağışlanmayacaksınız.